Her çocuk kız ya da erkek bebek olarak doğar, sonra sosyalleşme süreciyle toplumun istediği şekilde kadına ve erkeğe dönüşürler. Bu süreç, cinsiyetin toplumsal cinsiyete dönüşmesidir. Toplumsal cinsiyet topluma, kültüre, zamana göre değişmektedir. Bu sebeple kadınla erkek arasında var olduğu sanılan farklılıklar gerçek farklılıklar değildir. Genel olarak ataerkil kültürün egemen olduğu toplumlarda kadınlardan duygusal, pasif, bağımlı, bakım verici, fedakâr, yumuşak, uysal, itaatkâr, sıcak, ilgili olmaları beklenirken; erkeklerden akılcı, güçlü, girişken, bağımsız, otoriter, lider, özgüvenli olmaları beklenir. Bu özelliklere hiçbir birey doğuştan sahip değildir. Bu özellikler başta aile olmak üzere okul, kitle iletişim araçları, sosyal çevre, sokak aracılığıyla bireylere aktarılır ve bireylerde içselleştirir. Dolayısıyla cinsiyet doğal iken, toplumsal cinsiyet yapaydır, sonradan oluşmuştur. Toplumsal cinsiyet bireylerin hem duygularını, tutumlarını, düşüncelerini, davranışlarını hem de özel ve kamusal alanlardaki haklarını ve sorumluluklarını, yani yaşamlarını belirlemektedir. Bu hak ve sorumluluklar kadınla erkek arasında eşitsizliklere, kadının toplumsal yaşamın her alanında ikincil konumda olmasına neden olmaktadır. Bu kitapta da eşitsizliğin kaynağı olan toplumsal cinsiyetin ne olduğu, toplumsal cinsiyeti oluşturan etkenler, toplumsal cinsiyetin neden olduğu eşitsizlikler ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için neler yapılabilir anlatılmaya çalışılmıştır.