Öyle büyük Manasçılar vardır ki, yüz binlerce mısralı Manas Destanını hiç duraksamadan, takılmadan, akıcı bir şekilde günlerce, hatta aylarca söyleyebilmektedirler. Onlara bu yeteneklerinin sırrı sorulduğunda, hemen hemen hepsi rüya gördüklerini, rüyasında Manasın veya yiğitlerinin destan söylemeyi öğrettiklerinden bahsederler. Acaba gerçekten öyle midir? Bir insan nasıl yetişir, nasıl Manasçı olur, destan söylemeyi nasıl öğrenir, o kadar büyük hacimli destan metnini nasıl ezberler, nasıl aklında tutar? Bunlar, sanırım, benim gibi pek çok insanın merak ettiği konulardır. Doğu Türkistanlı Kırgız Manasçısı Yusuf Mamay bu konuların anlaşılmasında tipik bir örnek teşkil etmektedir. Doğu Türkistan Türklüğün kutsal topraklarıdır. Türk siyasî ve kültür tarihine Sultan Satuk Buğrahan, Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Hac Hacib, Hoca Ahmet Yesevi gibi eşsiz şahsiyetler kazandıran bu topraklar; tarihiyle, diliyle, diniyle, edebiyatıyla, müziğiyle, sanatıyla Türk kültürünün ocağı olmuştur. Bu topraklar, aynı zamanda Alp Er Tonga, Oğuz Kağan, Böğü Kağan ve Manas gibi efsanevî kahramanların at koşturduğu topraklardır. Bu yiğitler hakkında nice kahramanlık destanları yaratılmış ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünlere kadar gelmiştir. Bunlardan günümüze yaşayarak gelenlerinden birisi de Manas Destanıdır. Bu Destan, sadece Kırgızistandaki Kırgız Türkleri arasında değil, Doğu Türkistandaki Kırgız Türkleri arasında da yüzyıllardır sevilerek söylenmiş, yayılmış ve geliştirilmiştir. Bu eşsiz destan, Çağımızın Homeri diye adlandırılan ünlü Manasçı Yusuf Mamay ve bilim adamlarının 30 yıllık çabasıyla kayda geçirilerek yayımlanmış, böylece insanlığa ebedî miras olarak bırakılmıştır.